14 Ocak 2010 Perşembe

3 saatlik filmler


3 saatlik filmlerle sorunum var. kesinlikle bir oturuşta izleyemiyorum. bu yüzden de sinemada film izleyeceğim zaman süresinin uzun olmamasına dikkat ediyorum. mesela peter jackson'ın king kong filmini bu sebeple sinemada izlemedim.
3 saatlik filmleri evimde izliyorum haliyle. film güzelse bir iki molayla tamamlayabiliyorum ama film kötüyse ilk yarısı bir gün, ikinci yarısını diğer gün izleyebiliyorum.
3 saatlik filmlerle yaşadığım sıkıntı bununla da sınırlı değil. filmi izledim, çok beğendim mesela. yine de filmin süresi uzunsa o filmi bir kez daha izleyemiyorum.
paul thomas anderson filmleriyle aramda böyle bir sorun var. magnolia, boogie nights ve there will be blood filmlerini çok beğendim ve bu filmler sayesinde de paul thomas anderson en sevdiğim yönetmenlerden biri haline geldi ama bu filmleri ikinci kez izlemek istediğim halde bir türlü izleyemiyorum.
90 dakikalık filmleri seviyorum. iyisi de kötüsü de bir şekilde bitiyor. iyiyse zamanı gelince bir kez daha izleyebiliyorsun.

funny people filmini eleştirmek


adam sandler'ın her yaz bir komedi filmi vizyona girer. kendisi bizi buna alıştırdı. bu yıl da seyirciler aynı beklentilerle funny people filmini izlediler. komedi filmi izleyeceklerine kendilerini o kadar çok şartlandırmışlardıki, karşılarına komedi yerine dram çıkınca filmden zevk alamadılar. filmi kötülediler, yerden yere vurdular ve genel olarak da hiç gülemedik diye de eleştirdiler.
bu filmde gülemezsiniz zaten. bu bir komedi filmi değil. bu film komedyenler üzerine bir dram. filmi beğenmeyenler bir de bu açıdan düşünüp izlerlerse eminim filme bakış açıları değişecektir.

6 Aralık 2009 Pazar

abimm filminin fragmanı


ilk defa böyle bir fragmanla karşılaşıyorum. fragmanı izleyince filmin finali hariç tüm konusu hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. filmin fragmanını izledikten sonra sinemaya bu filmi izlemek için giden bir insan, final bölümüne kadar filmi önceden izlemişim hissine kapılabilir. öyle vahim bir durum var yani fragmanda.
açıkçası ben fragmanı izledikten sonra filmi izlemekten vazgeçtim. vasat bir film olduğu her halinden belli. finalini de merak etmiyorum haliyle. merak edenler ise fragmanı ikinci kez izleyince final hakkında pek de kötü olmayan bir tahminde bulunabilirler.

5 Aralık 2009 Cumartesi

7 kocalı hürmüz filminin seyirci sayılarını saklaması


ilk defa tanık oluyorum böyle bir olaya. yurtdışında örnekleri var mıdır bilemem ama hollywood'da böyle bir olayın yaşanmadığını imdb.com ve box office mojo'yu takip ettiğim için iyi biliyorum.
ilk haftasonu gerçekten önemlidir filmler için. filmin toplam gişesi az çok tahmin edilebilir ilk haftasonu seyirci sayısına bakılarak. çok az film sonradan atağa kalkmıştır. bunlara örnek olarak eşkıya ve babam oğlum filmlerini söyleyebiliriz ülkemizden. normal şartlarda ise ilk haftasonu seyirci sayısının düşük çıkması seyirciyi etkiler. filmin kötü olduğu izlenimi doğurur. gidecek seyirci bile temkinli yaklaşır filme hatta gitmekten vazgeçer.
7 kocalı hürmüz filminin seyirci sayılarının saklanması da bu sebeple olabilir, benim aklıma ilk olarak seyirci sayısnın beklenenin altında çıkması geldi.
her ne olursa olsu seyirci sayıları medyaya duyurulmalıdır. yazılı bir kural olmasa bile etik açıdan bakıldığı vakit bu zaruri bir durumdur. hem seyirciye hem de sektöre büyük bir saygısızlıktır seyirci sayılarının saklanması.

sinema dergisi 15. yıl özel sayısı


sinema dergisi kuruluşunun 15. yılı olması münasebetiyle okurları arasında bir anket düzenledi ve son 15 yılın en iyi 100 filmini belirledi. bu 100 filmlik seçki ise bir özel sayıyla okurlarla buluşturuldu.
bu özel sayının içerisinde hem okurların seçtiği 100 film hem de sinema yazarlarnın kendi 15 filmlik listeleri mevcut.
böyle en iyi film listeleri hazırlandığı vakit bazı sinema yazarları gerçekten abartılı listeler yaparlar. buna hazırlıklı olarak listeleri inceledim ve en absürd seçimi buldum.
burcu aykar şirin son 15 yılın en iyi filmi olarak gus van sant'ın yönettiği last days filmini seçmiş. matrix, fight club, ucuz roman, esaretin bedeli, se7en gibi bir sürü iyi film varken en iyi filmin last days olduğunu düşünmek hangi mantığın ürünüdür anlamak zor.
söylenecek fazla bir şey yok aslında. uzun zamandır sinema yazarlarının yorumlarını, filmlere verdikleri yıldızları takip ederim. beğendiğim kararları olmuştur, beğenmediğim kararları olmuştur ama her zaman tercih ve zevk meselesi olduğunu düşünerek anlamaya çalışmışımdır verdikleri kararları. ama son 15 yılın en iyi filmi olarak last days'i seçmenin hiçbir şekilde açıklanacak bir yönünü bulamıyorum. saygı duymuyorum ve inandırıcı bulmuyorum.

27 Kasım 2009 Cuma

Tabu (Towelhead)


bir film çekilir, bu film tutar, ödüller alır ya da iyi gişe yapar ve sonrasında o formül kullanılarak çekilmiş bir çok film çıkar karşımıza. towelhead bütün o formülleri sömüren bir film işte. çaldığı diğer formüllere fazla değinmek istemiyorum ama bana en çok bıkkınlık veren tarafı, filmin kötü adamının filmin finaline yakın kilit sahnelerinden birisinde iyi bir hamle yapması. bu bir çok filmde mevcuttur ama filme etkisi bakımından ele aldığım zaman son dönem amerikan bağımsızlarında bu formülün 3 defa kullanıldığını gördüm.
ilk olarak crash (çarpışma) filminde kullanıldığını gördük bu formülün. film 6 dalda oscar adaylığı aldı ve bunların 3 tanesini kazandı.
crash'in başarısının ardından little children (tutku oyunları) filmi aynı formül üzerine inşa edilmiş şekilde karşımıza çıktı. film 3 dalda oscar adaylığı elde etti ve hiçbirisini kazanamadı.
son olarak towelhead karşımıza çıktı. sonuç hüsran oldu. ne seyirciden ne de eleştirmenlerden yüz bulamadı film. çünkü kullandığı formül artık eskimişti. crash filminde o sahne hayranlık uyandırırken towelhead filminde sadece taklit hissi uyandırıyordu.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Teklif (The Proposal)


filmi ilk beş dakikada çözüyorsunuz zaten. acaba nasıl birbirlerinden hoşlanmaya başlayacaklar, acaba nasıl ayrılacaklar, acaba nasıl tekrar bir araya gelecekler... filmi izlerken sadece bunları düşündüm çünkü bunların sırasıyla yaşanacağını biliyordum. hem inandırıcılıktan uzak hem de eğlendiremeyen vasat bir film.

9 Ekim 2009 Cuma

güneşi gördüm'ün oscar adaylığı


öncelikle şunu söylemem lazım önyargıyla başladım filmi izlemeye. çok kötü bir film izleyeceğimi düşünüyordum. beni bir nebze yanılttı mahsun.yine de çok çok iyi bir iş çıkardığını da kesinlikle söyleyemem.
tretman aşamasına kadar iyi düşünülmüş bir film. fakat sonrasında senaryo aşamasında ve diyalog yazımında bu güzel tretman epey ziyan edilmiş. diyaloglarda bir skeç havası hakim ve sloganvari cümleler film boyunca yerli yersiz karşımıza çıkıyor. inandırıcılıktan uzak, abartılı şekilde duygu sömürüsüne kaçan sahnelerde de iyice filmden soğuyorsunuz. ama filmin hakkını yine de teslim etmemiz gerekir. diğer yerli yapımları düşündüğümüz vakit bir çoklarına göre çok çok daha nitelikli bir film güneşi gördüm.
filmin oscar adaylığına gelecek olursak, ben hiç bir şekilde kazanma şansı olduğunu düşünmüyorum. ilk 5 hatta ilk 9 arasına kalmasının bile mümkün olacağını zannetmiyorum. zaten oscar adayı olarak jürinin bu filmi seçmiş olması bile hayret verici. gündemimizi meşgul eden meşhur açılımın bu olayda epey etkili olduğu kesin. bir kaç yıl önce takva filmini oscar adayımız olarak seçmiştik. film ülkemiz festivallerinde bir çok ödül almıştı. en iyi senaryo ödülü bile verilmişti bu filme. en büyük sorunda oydu aslında. ödül senaryonun iyi olmasına değil değindiği konuya verilmişti. senaryo açısından yetersiz olan filmi değindiği konuyu beğenip en iyi senaryo ödülüyle ödüllendirmek kadar saçma bir zihniyet olabilir mi?
anlaşılan bu yıl da oscar ödülünü kazanmak bizim için hayal olarak kalacak. umarım jürimiz oscar'a film yollarken biraz daha seçici ve mantıklı davranır da biz de yıllardır hayalini kurduğumuz oscar ödülüne kavuşmuş oluruz.

29 Eylül 2009 Salı

2008'in en az izlenen 10 filmi


adettendir her yılın sonunda en çok izlenen film listeleri açıklanır. ben bir değişiklik yaparak geçen yılın en az izlenen 10 filminin listesini yapmaya karar verdim. 2008'de vizyona giren bereketli topraklar üzerinde filmini yapım yılının 1979 olması nedeniyle listeye dahil etmedim.
10. Vesaire Vesaire - 18120
9. Gitmek: Benim Marlon ve Brandom - 12400
8. Ara - 10017
7. Münferit - 9119
6. Tatil Kitabı - 8107
5. Nekrüt - 4512
4. Mülteci - 2381
3. Hazan Mevsimi: Bir Panayır Hikayesi - 1839
2. Rıza - 1597
1. Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi - 486
listenin 1 numarasında nekrüt'ü görmeyi çok isterdim. 4512 kişinin izlediği film gişede sadece 33.000 lira hasılat elde etti. bu da büyük ihtimalle battıklarının göstergesidir. herkese örnek olması temennim. böylece sinemamız saçmalıklardan kurtulmuş olur.
ara ve tatil kitabı'nın da bu listede olması üzücü. tatil kitabı festivallerden bir çok ödülle döndüğü için bütçesini kurtarmıştır ama ara için bunu söylemek zor.

24 Eylül 2009 Perşembe

gus van sant filmlerindeki eşcinsel sevişme sahneleri


gus van sant eşcinsel bir yönetmen. filmlerinde eşcinsel karakterlerin hikayelerini anlatması da bu sebeple çok doğal bir durum. fakat bazen filmlerine konuyla tamamen alakasız sevişme sahneleri yerleştiriyor.
ilk olarak fil filmindeki sevişme sahnesini anlamdıramamıştım. katliamdan önce iki genç erkeği banyoda seviştirmesinin hiç bir mantığı yoktu. karakterimizin film boyunca eşcinsel bir yönünü görmemiştik, tek bir sahneyle de karakterin eşcinselliğine vurgu yapılması da ucuz bir numaradan ibaretti bana göre.
daha sonra last days filminde saçma bir sevişme sahnesiyle karşılaştık. last days, nirvana grubunun solisti kurt cobain'in son günlerini kendince anlatan bir film. kendince diyorum çünkü bire bir anlatma yok, sadece bir esinlenme söz konusu. filmde yer alan diğer iki erkek karakterde de nirvana grubunun diğer üyeleri anlatılmış oluyor haliyle. sorun da burda başlıyor zaten. çünkü filmin sonlarına doğru gus van sant bu iki karakteri seviştirmeyi tercih ediyor. gus van sant eşcinsel olabilir, filmlerinde eşcinsel karakterler bulundurmayı da seviyor olabilir ama bazen bu tercihi zorlama kaçıyor. milk ya da my own private idaho filmlerinde yer alan sevişme sahneleri gibi değil çünkü bu sahneler. zorlama, gereksiz ve saçmalar. senaryonun ve karakterlerin doğasına aykırılar.
umarım gus van sant bir gün 2. dünya savaşı filmi çekmez. çünkü büyük ihtimalle bu tür bir filmde de cephede sevişen askerlerin yer aldığı sahneleri filmde kullanmayı düşünecektir.

23 Eylül 2009 Çarşamba

yumurtanın abartılması, sütün görmezden gelinmesi


semih kaplanoğlu meleğin düşüşü'nün ardından yusuf üçlemesine başlamıştı. meleğin düşüşü pek sevdiğim bir film değildi buna rağmen bir çok festivalden ödüllerle döndü.

sonrasında üçlemenin ilk filmi olan yumurta geldi ve kıyamet koptu. film ulusal bütün ödülleri sildi süpürdü neredeyse. en iyi film ve en iyi yönetmen, en iyi kurgu, en iyi görüntü yönetimi, en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu nerdeyse bütün dallarda ödülleri tek başına topladı bir yıl boyunca. antalya altın portakal film festivalinde 6 (film, senaryo, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni,kostüm, genç yetenek ödülü), siyad ödüllerinde ise 8 (film, senaryo, erkek oyuncu, kadın oyuncu, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kurgu) ödül birden aldı. bundan sonra medyada tartışmalar uzun süre devam etti. filmin bu kadar çok ödül almasını eleştirenler bazı konularda haksızlardı ama haklı oldukları konularda vardı. mesela filmin en iyi senaryo ödülünü alması. yusuf'un iç yolculuğu kurgusal olarak ve görsel olarak iyi işlenmiş olabilirdi ama ortada öyle ahım şahımda bir senaryo yoktu. neredeyse filmde müzik kullanılmamasına rağmen film en iyi müzik ödülünü bile alacaktı. buna da gerekçeleri filmde müzik kullanmama tercihi çok mantıklı düşünlmüş gibi bir bahane olurdu herhalde! yumurta o kadar çok eleştiriyi haketmese de o kadar çok ödülü de haketmiyordu benim gözümde.

bundan iki yıl sonra üçlemenin 2. filmi süt festivalleri dolaşmaya başladı. filmi izledim ve çok beğendim. senaryo olarak da, görsellik olarak da yumurtadan çok daha iyi bir iş çıkarmıştı kaplanoğlu. bu sefer de bütün ödülleri toplar ve kimse de buna gıkını çıkaramaz diye düşünüyordum. sonrasında festivaller başladı, ödüller dağıtılmaya başladı ve ilginç bir tablo çıktı karşımıza. süt görmezden geliniyordu. jüriler sütten çok daha kötü filmleri en iyi film seçerken yan dallarda bile sütü ödüllendirmekten kaçınıyorlardı. yumurtayı yeterince ödüllendirdikleri için mi film görmezden geliniyordu yoksa yeni tartışmaların çıkmaması için mi anlamak güçtü.
ne olursa olsun her film ayrı ayrı değerlendirilmelidir. jüriler bağımsız ve tarafsız davranmalıdırlar.
sırada bal filmi var. bunun sütten de daha iyi olacağını düşünüyorum çünkü kaplanoğlu her filminde kendini geliştirmeye devam ediyor. umarım çok iyi bir film çıka karşımıza ve bu film de hakettiği şekilde ödüllendirilir.

7 Temmuz 2009 Salı

steven spielberg'in yönettiği filmlerin hiçbirinin zarar etmemesi


sinemanın dahi çocuğu, yaşayan en büyük yönetmen gibi sıfatlarla anılan bir şahsiyet steven spielberg. en iyi yönetmen dalında oscar'a 5 kez aday olan spielberg, schindler'in listesi ve er ryan'ı kurtarmak filmleri ile de bu ödülü iki kez kazandı. bu kadar büyük başarılarılar elde etmiş bir yönetmeni eleştirmek haddimize düşmese de yine de canımı sıkan önemli detaylar var. çektiği filmlerin sadece bir tanesi zarar etmiş. sanatsal değeri yüksek filmler çekmek yerine hep gişe getirisi yüksek olacak olan filmler çekmeyi tercih etmiş. sinema tarihinin ilk blockbuster filmi olarak kabul edilen jaws filmiyle başlayan bu serinin şimdilik son halkası, indiana jones serisinin 4. filmi olan kristal kafatası krallığı. yıllık kazancı 330 milyon $ olan spielberg'in transformers gibi para getiren saçmalıklara yapımcılık yapmaya devam etmesini anlamak ise güç.
yönettiği filmlerin bütçe ve gişelerini aşağıda bulacaksınız. o zaman anlatmak istediğim durum daha iyi anlaşılabilir. o iyi bir yönetmen olmak yerine iyi bir yapımcı hatta tüccarlığı seçti. bu yüzden de hiçbir zaman değerli bir yönetmen olmayacak gözümde.
. the sugarland express (1974): bütçe: 3 milyon $ / hasılat: 13 milyon $
. jaws (1975): bütçe: 12 milyon $ / hasılat: 471 milyon $
. üçüncü türden yakınlaşmalar (1975): bütçe: 20 milyon $ / hasılat: 303 milyon $
. 1941 (1979): bütçe:32 milyon $ / hasılat: 34 milyon $
. indiana jones-kutsal hazine avcıları (1981): bütçe 20 milyon$ / hasılat:383 milyon $
. E.T. (1982) : bütçe: 10.5 milyon $ / hasılat: 722 milyon $
. indiana jones - kamçılı adam (1984): bütçe: 28 milyon $ / hasılat: 333 milyon$
. mor yıllar (1985): bütçe: 15 milyon $ / hasılat: 94 milyon $
. güneş imparatorluğu (1987): bütçe 38 milyon $ / hasılat: 22 milyon dolar (zarar eden tek filmi)
. indiana jones - son macera (1989): bütçe: 48 milyon $ / hasılat: 495 milyon $
. always (1989): bütçe: 29 milyon $ /hasılat: 44 milyon $
. kanca (1991): bütçe: 70 milyon $ / hasılat: 301 milyon $
. jurassic park (1993): bütçe:63 milyon $ / hasılat: 920 milyon $
. schindler'in listesi (1993): bütçe: 25 milyon $ / hasılat: 321 milyon $
. jurassic park - kayıp dünya (1997): bütçe: 74 milyon $ / hasılat: 614 milyon $
. amistad (1997): bütçe: 40 milyon $ / hasılat: 44 milyon $
. er ryan'ı kurtarmak (1998): bütçe: 70 milyon $ / hasılat: 480 milyon $
. yapay zeka (2001): bütçe: 90 milyon $ / hasılat: 235 milyon $
. azınlık raporu (2002): bütçe: 102 milyon $ / hasılat: 342 milyon $
. sıkıysa yakala (2002): bütçe: 52 milyon $ / hasılat: 341 milyon $
. terminal (2004): bütçe: 60 milyon $ / hasılat: 218 milyon $
. dünyalar savaşı (2005): bütçe: 132 milyon $ / hasılat: 558 mlyon $
. münih (2005): bütçe: 70 milyon $ / hasılat: 130 milyon $
. indiana jones ve kristal kafatası krallığı (2008): bütçe: 185 milyon $ / hasılat: 786 milyon $

6 Temmuz 2009 Pazartesi

efsane serilere çekilen devam filmleri


indiana jones ve kristal kafatası krallığı: üçleme tamamlandıktan tam 19 yıl sonra geldi bu film. eleştirmenler tarafından beğenilmeyen film, imdb.com sitesinde de serinin en düşük puanlı filmi oldu. bunda; serinin unutulmasının, kullandığı dilin eskimesinin ve başrol oyuncusu harrison ford'un yaşlanmasının etkisi büyüktü.bütün kötü eleştirilere rağmen film dünya çapında 783,011,014 $ hasılat elde etti. zaten spielberg'in filmi çekmesinin tek amacı da buydu ve film amacına ulaşmış oldu.
zor ölüm 4.0: son filmden tam 12 yıl sonra çekildi bu devam filmi. film, eleştirmenlerden olumlu eleştiri almadı ama olumsuz olarak da pek fazla da eleştirilmedi. senaryo diğer filmlere göre basitti ve filmde sağlam bir kötü karakter eksikliği hissediliyordu. film dünya çapında 377,520,804 $ hasılat elde etti ve serinin en çok hasılat elde eden filmi ünvanını ele geçirdi. bu filmde bruce willis'in aksiyon sahnelerinde epey zorlandığını gördük bu yüzden de umarım 5. film çekilmez.
terminator salvation: ilk film sadece 6.4 milyon $'a çekilmişti ve yaklaşık 78 milyon $ hasılat elde edilmişti. 7 yıl sonra devam filmi geldi ve film sinema tarihinin en iyi devam filmleri arasında yerini aldı. 102 milyon $ bütçeyle çekilen film yaklaşık olarak 520 milyon $ dolar kazandırmıştı yapımcılarına. 2003'de serinin 3. filmi çekildi ve serinin fanatiklerini hayalkırıklığına uğrattı. bu yıl ise serinin 4. filmi çekildi ve bu film serinin arnold schwarzenegger'siz ilk filmi. filmin devam filmlerinin çekileceği ve serinin üçlemeye tamamlanacağı hakkında söylentiler var. 200 milyon $'lık bütçeyle çekilen film 324 milyon $ hasılat elde ederek beklentileri pek de fazla karşılayamadı. bakalım bu serinin kaderini nasıle etkiler.
rocky balboa - rambo 4: sylvester stallone, uzunca bir süre başarısız filmler çektikten sonra rocky ve rambo serilerine birer devam filmi çekmeye karar verdi. son rambo filmi 1988'de, son rocky filmi ise 1990'da çekilmişti. çekilen devam filmleri eleştirmenler tarafından fazla beğenilmedi. stallone yaşlanmıştı, soğuk savaş bitmişti. buna rağmen rocky balboa 155 milyon, rambo 4 ise 113 milyon $ hasılat elde ettiler. stallone'nin artık bu serilerden uzak duracağı düşünülüyordu ama aktör rambo 5'in 2011'de vizyona gireceğini açıkladı. film para getirdiği sürece sylvester stallone'de seriye yeni filmler çekmeye devam edecek galiba.
. bana göre bu tarz filmlerin çekilme amacı sadace para kazanmak. bakalım başka hangi sevdiğimiz seriler çekilen devam filmleriyle ayağa düşecekler. matt damon'ın oynadığı jason bourne serisinin 4. filminin 2011'de vizyonda olacağı şimdilik açıklananlar arasında.

5 Temmuz 2009 Pazar

milk'in en iyi özgün senaryo oscar'ını kazanması


milk yılın en abartılan filmiydi bana göre. sıradan bir biyografik film olmasına rağmen anlatılan karakterin eşcinseller açısından bulunduğu konum filmin bu kadar ses getirmesine de sebep oldu. harvey milk bir insan olarak çok şey başarmış olabilir. eşcinsel kimliğini gizlemeden eşcinsel haklarını savunmuş ve bunun neticesinde de öldürülmüş olabilir ama bunlar filmi değerlendirirken göz önünde bulundurulmaması gereken durumlar.
film boyunca harvey milk'in yeni aşkları ve yeni seçim süreçlerine tanıklık ediyoruz. senaryo olarak hiçbir artısı yok filmin. zaten bu yıl özgün senaryo dalında aday olan bütün filmler için aynı durum söz konusuydu. gerçekten de çok iyi diyebileceğim bi senaryo yoktu. bunda hollywood'da yaşanan senarist grevinin de etkisi fazlaydı.
iki yıl önceye baktığımızda beş adet muhteşem senaryo yarışmıştı bu dalda. babil, pan'ın labirenti, iwo jima'dan mektuplar ve kraliçe gibi adayların arasından ödülü küçük gün ışığım kazanmıştı. bu yılki adaylar ise wall-e, in bruges, happy go lucky ve frozen river gibi orta ayar senaryolardı. şahsi kanaatim wall-e ya da frozen river ödülü alabilirdi ama ödül maalesef milk'e gitti.
en iyi özgün senaryo dalının haricinde 7 dalda daha oscar adayı oldu film ve sean penn harvey milk'i canlandırdığı rolüyle en iyi erkek oyuncu oscarı'nı kazandı. mickey rourke ya da sean penn'in kazanması bekleniyordu zaten burda bi sürpriz yok ama elde edilen diğer altı adaylık akademinin abartmasından başka bir şey değildi. zaten 1984 yılında da akademi harvey milk'in hayatını anlatan "the times of harvey milk" isimli belgesele en iyi oscar ödülünü vermiş.
akademinin harvey milk ve gus van sant sevgisi, eşcinsellere geçmişte yapılan ayrımcılığın tersi yönde uygulanan pozitif ayrımcılık ve senaryo açısından vasat geçen yılın sonunda ödül maalesef milk'e gitti. film eşcinsel kesim için her zaman önemini koruyacaktır ama bana göre sinema açısından şu an gördüğü ilgi bir süre sonra yok olacaktır. çünkü bu kadar övgüyü hiçbir şekilde haketmeyen bir film.